TURİZMİN VE TURİZM İŞÇİLERİNİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
TÜM BU SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZİN ÜZERİNE BİRDE, KORONA VİRÜSÜNÜN YARATTIĞI TESİSLERİMİZİN KAPALILIĞI, İŞSİZLİĞİMİZ VE ÜCRETSİZLİĞİMİZ EKLENMİŞ DURUMDA !!!
TURİZMİN VE TURİZM İŞÇİLERİNİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ;
“TURİZM SADECE TURİZM İŞVERENLERİNE BIRAKILAMAYACAK KADAR CİDDİ BİR İŞTİR” !
Gelişen olanaklar ve gelişmekte olan kültürel ve ekonomik yükselişler, paralel olarak ‘’tüketim alışkanlıklarını’’ da değiştirmekte ve geliştirmektedir.
Bunun doğal bir sonucu olarak turizme katılma talepleri ve alışkanlıkları da tüm dünyada hızla artmaktadır. Başka bir deyişle ‘’Turizm Pastası’’ tüm dünyada hızla büyümektedir.
Türkiye de bu alanda, misafir sayısında oldukça iyi bir seviyeyi (dünya altıncılığı), yakalamış olmasına karşın, kişi başı harcamalarda ve toplam turizm gelirlerinde dünya on yedinciliği, büyük bir başarısızlıktır ve elde edebileceğimiz rakamlardan ne yazık ki çok uzaktır.
Halbuki, bu seviyeleri yakalamak ve aşabilmek imkan ve fırsatlarımız vardır.
Makineleşmenin ve otomasyonun hızla artması, sanayi sektörlerinde istihdam artışını ters yönde etkilerken ‘’İnsanın İnsana hizmeti’’ üzerine kurulu ‘’Turizm Sektörü’’ milyonlarca yeni işçi talep etmektedir.
Turizm ‘’çağdaş bir ihtiyaçtır’’. Turizm de, hizmet sunanlar da, yatırımcılar da, yöneticiler de çağdaş düşünen, çağdaş davrananlardan olmalıdır. Yöntemler, projeler, işin felsefesi çağdaş olmak zorundadır.
Turizmin öncelikle, huzur, sükun, güvenlik, barış, kardeşlik, güler yüz, temiz bir çevre, tahrip edilmemiş bir doğa, bozulmamış kültür ve medeniyetler mirasına ihtiyacı var. Yani gezecek, görecek, eğlenecek, öğrenecek, dinlenecek, spor yapacak, sağlık hizmeti alacak, iş konuşacak, yeni tatlar, yeni hazlar bulacak yerlere ihtiyaç duyuyor.
Ülkemiz bütün bu alanlarda eşsiz olanaklarla donatılmıştır. Dört mevsimi aynı anda yaşayabildiğimiz iklimimiz, denizlerimiz, dağlarımız, göllerimiz, termal kaynaklarımız, yaylalarımız, derelerimiz daha, tam da kirletilmemiş, katledilmemiş hazinelerimiz var.
Kültür ve medeniyetler mirası denince de, herhalde dünyada parmakla gösterilebilecek birkaç şanslı ülkeden biriyiz. Belki de birincisiyiz.
Turizmde hizmeti alan da, hizmeti sunan da İnsandır.
Milyonlarca alaylı, bir o kadar da eğitimli, genç turizm işçisine sahibiz. Eğitimli genç milyonlarca işçi adayı da işsizlik yaşıyor.
Turizmin emek ağırlıklı bir sektör olma özelliği, en az yatırımla en çok istihdam yaratabilme özelliği de ülkemiz ve gençlerimiz için bir şanstır.
Yüzlerce Turizm meslek lisesi, yüzlerce yüksek okulu ve fakültesi, belediyelerin ve özel sektörün meslek kursları, sertifika programları, her yıl yüz binlerce genci daha turizm işçiliğine hazırlıyor.
On binlerce otel, milyonlarca yatak kapasitesi, on binlerce restoran, kafe, bar, yani turizm işletmesi de var.
Un var, şeker var, yağ da var. Helvayı yapacak usta da var.
Peki, bu olanakları ülkemiz, insanımız ve işçiler ve işletmeler yararına gerçekten doğru ve verimli değerlendiriyor muyuz ?
Kesinlikle hayır !!!
Şöyle ki:
Özellikle kurumsallaşmamış küçük işletmelerde, kayıt dışı, sigortasız çalıştırma çok yaygın. Tahminen üç, üçbuçuk milyon işçinin çalışmakta olduğu iş kolumuzda, sigortalı çalışan işçi sayısı 927.000 kişi, yani, 2 Milyondan fazla kişi kayıt dışı çalıştırılıyor.
Ayrıca, çifte bordro denilen asgari ücretten sigorta gösterip açıktan ilave ücret ödeniyor. Devletten vergi ve sigorta kaçırılıyor.
Doğal olarak işçinin de birçok hakkının kaybolmasına sebep olmak ta ve bir o kadar da yaygın ve denetimsiz bir alan.
Deniz-kum-güneş- her şey içinde-ucuz turizm, yaz mevsimiyle sınırlı ve getirisi az bir alana sıkışmamıza sebep oluyor.
Bölgelerimize bağlı sezon uzunlukları yaşıyoruz.
Örneğin;
Antalya da 6-8 ay olabilen sezon, Muğla da 4 aya, Ege de 4 aya, ayvalığa doğru çıkınca 3 aya, Karadeniz de 2 aya kadar düşebiliyor.
Kış turizmi de kayak için doğal kar mevsimiyle sınırlı. Bu da 3-4 aylık bir sezona karşılık düşüyor. 12 ay devam eden Kültür Turizmi, Sağlık Turizmi, Kongre Turizmi, Spor Turizmi, İnanç Turizmi, Sosyal Turizm, Gazinolar, Kumarhaneler, gerekli yatırımlar ve düzenlemeler yapılmadığından, yeterince yararlanamadığımız alanlar olarak duruyor.
Bu da Turizm işçilerinin hayatını ikiye bölüyor. Turizmde çalıştığı aylar ve ne iş bulursa yapmak zorunda olacağı aylar. Ölü sezonda bir iş bulabilirse ne ala.
Birçok şehirlerden turizm merkezlerine çalışmaya gelen işçiler, sezonluk işlerde çalışıyorlarsa, sezon bitiminde, memleketlerine, baba evlerine dönerek kışı oralarda, geleneksel yaşamları içerisinde geçiriyor, tarımla, hayvancılıkla, inşaatlarda vs. sonra sezonda yeniden turizme dönüyorlar.
Zaten 5-7 ay çalışıp, bir o kadar da işsiz kalan sezonluk Turizm işçisinin çalıştığı şehirde yaşamını sürdürebilmesi, geçinebilmesi mümkün değil. 2324 TL ücretle 6 ay çalışan işçi, ölü sezonda iş bulamayacağı için, 6 ay kazandığıyla 12 ay yaşamaya çalışırsa, aylık ortalama harcayabileceği para 1162 TL olacaktır ki, zaten 2324 TL açlık sınırı altında bir ücrettir. Bu mümkün değildir.
Kaldı ki sezonluk çalışan bu turizm işçisi ölü sezonda kendini, mesleğini geliştirmeye, yabancı dilini geliştirmeye, kurslara, eğitime zaman ve para harcayabilmeliydi.
Biz bu sezonluk Turizm işçilerini Yılkı Atlarına benzetiyoruz. Baharda dağlarda yakaladıkları, bir önceki sonbaharda, besleme ve bakım külfetine katlanmamak için dağlara saldıkları atları, yılkı atlarını, yaz boyu çalıştırıp, sonbaharda yeniden dağlara salıyorlar. Sağ ve sağlam kalanlarını sonraki ilkbaharda yeniden yakalıyor ve çalıştırmaya devam ediyorlar, aynı sezonluk turizm işçileri gibi.
Bu ücretlerle kalifiye işçi çalıştıramaz duruma gelen İşletmeler, ‘’ Kalifiye Eleman’’ bulamadıklarından yakınıyorlar. Kalifiye, eğitimli personel sektörden kaçıyor.
Ancak bir ayağı tarımda, bir ayağı turizmde olan, köyünde, baba evinde yaşamını sürdüren, ailesini bırakarak turizm merkezlerine çalışmaya gelen, “Köylü İşçiler‘’ bu ücret politikasına, bu altı aylık işsizliğe, ücretsizliğe, fazla çalışmaya katlanabilirler. Evli barklı, çoluk çocuk sahibi, eğitimli bir turizm işçisi, bu koşullarda zaten çalışmayacaktır.
Kaldı ki, işletmeler de, ucuz işgücünün nerde olduğunu bildikleri için, 35 yaş üstü adayların iş istek formlarını, birkaç meslek dalı hariç, değerlendirmeye, dikkate bile almıyorlar.
Sezon sonu iş akdin askıya alındı, denilen işçiler, yeni sezonda çağırılıp çağırılmayacağından emin değiller. İşletmeler isterse çağırır, istemezse çağırmazlar. Hatta ücretlerini, fazla mesailerini isterlerse verirler, istemezlerse vermezler.
Yıllık ücretli izin hakkı, haftalık ücretli izin hakkı keyfe kalmış.
Hak değirmende olur. İşine geliyorsa çalış, işine gelmiyorsa işte kapı. Turizm işçilerinin ve hatta ülkemizdeki tüm işçilerin ortak bir sorunu.
Bu ülkede emeklilik yaşı 65 e çıkartıldı. 35 yaş üstü iş müracaatlarına yaşlısın deniyor ve iş verilmiyor. Bu işkolunda 15-20 yıl çalışmış bu işçilere önerimiz ne olmalı?
Nasıl gerçekleşecek, Sosyal Barış, Sosyal Devlet, Sosyal Adalet ve Sürdürülebilirlik ?
Kalifiye Personel, iş hayatına, geleceği olmadığını göz göre, göre, nasıl devam edecek ?
Ne yazık ki, turizm işçileri için, işsizlik sigortası da yasanın getirdiği barajlar nedeniyle, ömür boyu prim ödeseler de hiçbir zaman, işsizlik parası almalarına olanak vermiyor.
Şöyle ki :
1-Son üç yılda 600 gün prim ödemiş olmak, her yıl en az 7 ay çalışırsa gerçekleşebilir, hiç bir sezon boşluğu olmamak şartıyla. Halbuki, sezonlar zaten daha kısa ve giderek daha da kısalıyor.
2-Son iş yerinde 120 gün çalışmış olmak.
3-İş akdi işveren tarafından haklı fesih yapılmamış, kendisi haklı neden olmadan istifa ile ayrılmamış olmak.
4-En çok canımızı yakan ise, iş akdi askıya alınmamış olmak diye bir yorum var. O anda işten çıkartılmamışsın deniliyor. İşte de değil, ücreti de yok, işsiz de sayılmıyor. Askıda. Kendisi ücretsiz izin istemiş bir işçi muamelesi görüyor.
5-İşçi kendisi haklı nedenle iş akdini feshetmiş ise, ancak dava sonucunda haklı fesih isabetli bulunursa geriye dönük para alma hakkı doğuyor ki, ihtiyacı olduğu sırada gelmeyen bu para maksadına hizmet etmiyor.
6-Sezon başında, istihdam seferberliği, adı altında işyerlerine, İŞKUR tarafından gönderilen ve İşbaşı eğitimi adı altında, ücreti İşsizlik Sigortası kasasından ödenen işçilere verilen paralarda sadece işverenin ücret yükünü, işverenlerin üzerinden kaldırmaya yaramaktadır. Ve kesinlikle söylenen amacına uygun değildir. Bu işbaşı eğitimi eğer yapılacaksa ölü sezonda yapılmalıdır ki işçilere bir faydası olsun. İşsizlik kasasının ödemesinin bir mantığı olsun. Bu çalışma dönemleri işçilerin emekliliklerine de sayılmadı.
7-Bu sezon da İşçilerin SGK ve Vergi yükünü İŞKUR’ dan gönderilen işçiler için İşsizlik kasasından ödediler. Bu İşsizlik kasasının amacı dışında kullanılması yani istismarından başka hiçbir anlam ifade etmemektedir. İstihdamı arttırmadığı gibi, kadrolu, yıllardır çalışmakta olan işçileri, İşverenler işten çıkartıp, ‘’git İŞKUR’dan gel’’ diyerek mağdur edilmelerine sebep olundu.
8-Bu uygulamalar sadece Stajyer sayısını arttırmış oldu.
9-Ücretsiz emek İşverenlere, bedava sunulunca, ‘’Ücretli Emek’’ işten çıkartıldı.
Bu gün işsizlik sigortası yasası, Turizm işçilerinden prim alıyor ama karşılığını vermiyor. Bu yasa yeniden ve bu sorunlar gözetilerek düzenlenmelidir.
Turizm sektörü, ülkemizin kronik işsizlik sorununa çözüm üretebilecek, en önemli alanlardan biridir.
Ancak burada da, yanlışlarımız devam ediyor.
Asgari ücret civarında bir ücret karşılığı, 14-16 saatlere kadar, fazla mesai ücretini de ödemeden işçileri çalıştırıyorlar.
İki haftada bir gün, ücretsiz hafta tatili kullandıran işletmeler var. Biri izin kullandığında diğeri 16 saat çalışarak arkadaşının yerini tamamlıyor.
2-3 işçi çalıştıracağı yerde, tek işçiyle ve tek ücretle hizmet veriliyor.
Yasalar, hak, hukuk, insaf, vicdan, ahlak çiğneniyor. İlave yüz binlerce istihdam olanağı yok ediliyor.
Özellikle küçük işletmelerde ve esnaf kesiminde, ilk 8 saat bedava, fazla çalışmanın ücretini ödeyin diye bir kampanya’’DAMPİNG’’ yapsak işçiler karlı çıkacaklar. 6-8 saat fazla çalışan işçi 9-12 saatlik fazla mesai ücreti hak edecek ve eline normal ödenen ücretten daha fazla para geçecek neredeyse.
Ailesinden, özel hayatından, kendine ve gelişimine ayırması gereken zamandan ve verimli çalışabilme olanağından mahrum edilerek, robot gibi, sabahın köründe evinden çıkan işçi, gecenin karanlığında evine dönüyor ve bu sezon boyu devam ediyor.
Yasal olarak, ayda 90 saat, senede 270 saatten fazla mesai istenemeyeceği, sadece dava açan işçilerin karşısına, mahkemede çıkıyor. Fazla çalışma yaptırıldığı halde mahkeme bu maddeden dolayı fazla çalışma ücretini sınırlandırıyor. İşçi yaptığı fazla çalışmanın ücretini mahkemeyle bile alamıyor.
Bu yoğunlukta fazla çalışmalar işçilerde, konsantrasyon ve dikkat kayıplarına, verimsiz ve huzursuz ve isteksiz çalışmaya, iş kazalarına, ölümlere, yaralanmalara, sakat kalmalara sebep olabiliyor. Bel, boyun fıtıklarına, taban düşmelerine, varis ve çeşitli meslek hastalıklarına, iş göremez durumlara düşmelerine sebep olabiliyor.
Özellikle Tur otobüs şoförleri, 24 saat araç üzerinde kalarak, boşluklarda araç içerisinde uyuyup, araç kullanmaya devam ederek, “KAZA DEĞİL CİNAYET’’söylemimizi somutlaştırıyorlar.
Yapamam diyenlerin yerine, yaparım diyenlere, işbaşı yaptırıyorlar.
Genç işçiler ve çocuk işçiler sorunu da turizmde istismar edilmektedir. Tüm işletmeler, çalıştıracakları işçi sayısının % 35 kadarını stajyerlerle dolduruyorlar.
Örneğin:
Liselerde ya da yüksek okullarda okuyan 15-21 yaş arlığında çocuklar staj için işyerlerine gönderildiğinde, en alt pozisyon işler için bedava işgücü olarak kullanılmakta ve ‘’Stajını yakarım, Okuldan kaydını sildiririm’’ baskı ve tehditleri altında adeta köle gibi çalıştırılmaktadırlar.
Bu yapılan staj da değildir. Staj; okulda gördüğü teorik derslerin pratik uygulamalarını görmektir. 4-5 ay boyunca masalardaki bulaşıkları topladıktan sonra, staj defteri imzalanıp okuluna döndüğünde, ne stajı yapmış oldu bu öğrenciler?
Tam tersine meslekten soğutuldular, ezildiler, ücretsiz emek olarak, fazla saat çalıştırıldılar. Mobbing’e maruz kaldılar.
Mezun olsalar bile, en geç bir, iki yıl içerisinde sektörü terk eden ağabeyleri, ablaları gibi, en kısa zamanda turizm dışında bir iş bulabilirlerse, oraya atlamaya karar verdirildiler.
Çocuklarımızın ömründen ayrılan zamana, ailelerin bu eğitim için seferber ettikleri maddi manevi kaynaklara ve devletin bu eğitim için harcadığı milyarlarca bütçelere, turizme eğitimli, genç, kalifiye işçiler bekleyen sektöre, yazık ediliyor.
Bu eğitilmiş iş gücü Turizmde çalışmayacaksa, Kalifiye, eğitimli iş gücü, sektörden kaçırılacaksa, Turizm ‘’İnsanca çalışılabilir, İnsanca yaşanabilecek bir ücret alınabilir, gelecek güvencesi olan, cazip bir çalışma alanı’’ haline getirilmeyecekse, bu eğitim neden, Bu kadar çaba boşa.
Bir de İşverenler ‘’Yetişmiş Eleman sorunu var’’ diye yakınıyorlar.
Yaşanan. Çocuk emeği sömürüsüdür !!!
Bindiği dalı kesmektir!!!
ILO’nun, 172 sayılı, 1991 yılında kabul ettiği ‘’TURİZM ÇALIŞANLARININ ÇALIŞMA VE YAŞAM KOŞULLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ‘’ başlıklı uluslararası sözleşme, ki bunu Türkiye 28 yıldan bu yana, hala imzalamıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri tarafından acilen imzalanmalı ve gereği yapılmalıdır.
Koşulları iyileştirmediğimiz takdirde, daha çok eğitimli, yetişmiş, iş gücünü, kalifiye personeli, sektörden kaçırmaya devam ederiz.
100-400 milyonlarca Dolarlık tesislerde, asgari ücretli sezonluk işçilerle, stajyer çocuklarla, kaçak yabancı vasıfsız, ucuz işgücüyle, 5 yıldız otellerde hizmet verdiğimizi iddia eder, kendimizi kandırırız.
Turizm, kadın istihdamının en yüksek olduğu sektörlerden birisidir. % 40-50 civarında kadın işçi istihdam edildiğini söyleyebiliriz.
Buna rağmen kadın İşçilerin kadın olmaktan kaynaklanan sorunları yok sayılıyor, görmezden geliniyor.
Hamile kaldıkları fark edilirse sezon sonu işten çıkartılıyor ve sezon başında işe çağırılmıyorlar. Yasal, ücretli doğum izinlerini, emzirme izinlerini, mazeret izinlerini kullanmaları fiilen engellenmiş oluyor.
Hasta kadın, şefini, müdürünü arayıp ‘’bugün hastayım, işe gelemeyeceğim’’ dediğinde, karşıdan ’’Bana bugün lazımsın, bugün gelmiyorsan yarında gelme’’ cevabı alarak, hasta vaziyette işe gitmek zorunda bırakılıyor.
Kadın işçiler uzun ve yorucu çalışmalarda daha fazla zarar görüyorlar.
Mesela dünya ortalaması bir kat temizlikçisi 12-14 standart oda temizlerken, bu Antalya da ve genel olarak, tatil otelciliğinde 30-35 odaya kadar çıkabiliyor. Yetiştirilemediğinde, mesaisi bitmişte olsa, bitirmeden gidemezsiniz denilerek, ücretsiz fazla çalışma devreye sokuluyor. Sanki 30-35 oda temizliğini, bir yevmiye karşılığı, götürü usulle almışlar gibi.
Bu sayıda odanın hijyen sertifikası aldığını iddia ede bir otelde bir işçiye temizletilmeye çalışılması, temizlik yeterince yapılmayacak demektir.
Bu ağırlıkta fazla çalışmalar, kadınların, hasta vaziyette çalıştırılmaları, sakatlanmalarına, iş göremez durumlara düşmelerine, neden olunuyor.
Turizmde kadın işçilerinin, evlenmesi, hamile kalması, çocuk sahibi olması istenmeyen bir durumdur.
Aile yapısı, geleneksel görev dağılımları birde evlerindeki işler onları bekliyor. Çocukların bakımı, beslenmesi vs de onları bekliyor.
Kreş sorunlarımız da çözülmüş değil. Bu da, sektörden çok sayıda kadın işçinin, mesleğinde belli bir yere gelmiş dahi olsa, kopmasına neden olan sorunların başında geliyor.
Ülkemiz mutfağı, Dünya mutfakları arasında müstesna bir yere sahiptir.
Misafirlerimize, bu kültür ve zenginliğimizi sunmamız, damaklarında unutamayacakları, lezzetler, tatlar bırakmamız gerekirken, ne yazık ki büyük bir çoğunlukla, misafirlerimize sunulan ürünler, bizim evlerimize sokmayacağımız, çocuklarımıza yedirmek istemeyeceğimiz seviyelere düşebiliyor.
Halbuki, her şey içinde olmayan dönemlerde, misafirlerimize sunduğumuz yiyecek içecekleri, biz evimize, çocuklarımıza götürememekten şikayet ederdik.’’
Geldiğimiz nokta, istisnalar hariç, yüz kızartacak seviyededir.
Personel yemekleri de, yemekhaneleri de, bazı istisnalar hariç, aynı durumda. Personel lojmanları, soyunma odaları, duşları da, işletmenin görünen yüzüyle alakasız, orantısız, sağlıksız.
3*4 yıldız otellerin birçoğuna yıl boyu kırmızı et girmiyor. İçecekler, yiyecekler, gıda zehirlenmeleri, alkol zehirlenmeleri, ülkemize, turizmimize ve hatta işletmelerin kendi çıkarlarına bile ihanet boyutuna, gelebiliyor.
Düşen kalite satış fiyatlarını düşürüyor. Cirolar düşünce, İşçi ücretleri ve işçi sayıları düşürülüyor. Kalite biraz daha düşüyor.
Bu duruma düşen bir işletme, devletten vergisini, sigortasını çalmak zorunda. Personelden, yasal haklarını, alacaklarını çalmak zorunda kalıyor. Müşterilerinden hakları olan hizmeti, ürünleri ve kaliteyi çalmak zorunda kalıyorlar.
Sonu, iflasa doğru giden, bir kısır döngü.
Bu ücretlerle kalifiye işçi çalıştıramaz duruma gelen İşletmeler, ‘’ Kalifiye Eleman’’ bulamadıklarından yakınıyorlar.
Kalifiye, eğitimli personel sektörden kaçıyor.
SENDİKA YOKSA HAK HUKUK TA YOK ;
Personel müdürlerinin masasında bir iş kanunu bile yok. Bakmaları gerekmiyor ki.
Baksa ve gereğini, doğrusunu, yapmaya kalksa, muhtemelen iş hayatı ve kariyeri biter.
Her yıl 100.000 den fazla işçi hak kayıpları yaşıyor. Ücretlerini, mesailerini, tazminatlarını alamayan işçiler dava dahi açamıyorlar.
Zaten parasını alamamış olan işçilerin önüne, eskiden %0.4 olan peşin mahkeme harcı, şimdi en az 600-800 TL olarak çıkıyor. Bu parayı ödeyemeyen işçi dava açmaktan vazgeçerek, alacaklarını patronuna hibe etmiş sayılıyor.
Yine eskiden Çalışma Bakanlığı İş müfettişleri işçinin şikayetini haklı bulup raporlaştırdıklarında, Çalışma Bölge Müdürlüğü ‘’Re’ sen’’ davayı açar ve takip ederdi. İşçi, Avukat bile tutmak zorunda kalmadan, alacaklarını tahsil ederdi.
Şimdi bir de Arabulucu aşaması getirildi ki, mağdur işçinin, hakkına, alacağına ulaşması, bir adım daha zorlaştırıldı.
Birkaç yıl önce, işletme sahipleri, işveren dernek temsilcileri ‘’ İşçilerin çok dava açtıklarını ve kazandıklarını, Avukatların İşçileri kışkırttıklarını’’ yakınıyorlar ve hükümetten buna bir çözüm bulmasını istiyorlardı.
Hükümetimizin bulduğu çözüm son derece başarılı oldu, işçiler dava açamaz oldu.
Alınamayan haklar patronların cebinde kaldı.
Peşin mahkeme harcını yükseltmek ve Arabuluculuk müessesesi bu iş için işverenlere yeterli desteği sağlamış oldu.
Bu engelleri aşabilen ve davasını açabilen binde bir işçi davasını kazansa da artık işverenlerin yakınacağı bir boyutu kalmadı.
Ama sorgulanması gereken konu şu;
İşçi dava açtığında kazanıyorsa, şimdi kazançlı çıkan işverenler yasaları çiğnediği için kaybediyorlardı o davaları.
İşçiler dava açacak parayı bulamadıkları için yaygın hak kayıplarına maruz kalmaktadırlar.
Hem işçilerin yasal haklarını ödemeyeceksiniz, hem de bu işten kazançlı çıkacaksınız.
Bu olmaz!
Yasalar Hukuksuzluğu koruyamaz!
Hukuka erişim engellenemez.
Bu durum, kabul edilemez,
sürdürülemez!
Böylesine azgın sömürünün olduğu bir ortamda, tabii ki işçiler, motive edilemez.
Emeğinin karşılığını aldığı, adalet duygusu, tatmini ve aidiyet duygusu, iş yerine sadakat, vefa duygusu, gerçekleştirilemez.
Tüm bunlardan bağımsız olarak, işçiler tüm dünyada, örgütlenmek, sendikalı olmak, hakkını, hukukunu, sendikalı işçiler olarak, Toplu İş Sözleşmeleri yaparak, korumak ve geliştirmek isterler.
Ama ülkemizde İşverenler, sendikaların örgütlenmesine, Anayasal bir hak olmasına karşın, izin vermezler, örgütlenen işçileri hemen işten atarlar. Örgütlenmeleri kırarlar.
Anayasal bir hakkı gasp etmenin cezası yoktur. Varsa da caydırıcılığı yoktur.
Turizm iş kolumuzda, sendika üyeliğini yapabilen işçilerin oranı; %3.4 ile, 22 iş kolu arasında, en kötü ikinci sektördür. Birincilik; 2.8 ile İnşaat sektörünündür.
Sendikalaşmanın önünü kesmek için kurulmuş sendikalar da var.
Organize suç örgütü olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Buna tenezzül eden, İşverenlerle birlik olup, gerçek sendikaların örgütlenmesini durdurabilmek ve önceden haber alabilmek için, işçiler bir sahte sendikaya, personel müdürlüğünde işe alınırken, üye yapılıyorlar.
İşçiler gerçek bir sendikaya üye olmak istediklerinde, mevcut sendikadan istifa etmek zorunda kalıyorlar. İstifanın geldiğini bilgisayarında gören sendika, ya da personel müdüründe sendikanın şifresi varsa, personel müdürü, istifa eden işçiyi çağırarak soruyor ’’Bizim sendikadan neden istifa ediyorsunuz’’ diye.
Birinden biri konuştuğunda, alarm sistemi görevini yapmış oluyor ve işverenlik sendikalaşmadan haber almış ve öncüleri tespit etmiş oluyor.
Önlemini almak için bütün imkanlara sahip oluyor.
İşçilerin Anayasal hakları gasp edilmiş oluyor. Ama cezası yok.
Uluslararası turizm şirketlerinden bazıları dahi, bu sistemi kullanıyorlar.
Hatta Avrupa da pahalı tur satan bir şirket, pahalılığının gerekçesini, çalışan işçilerin sendikalı oluşlarıyla izah ediyor.
Ancak işyerindeki sendika bu bahsettiğimiz, işçiye bırakın hak kazandırmayı, engelleme görevlisi sendika.
Bu hizmeti karşılığında İşverenden, yasal ve ahlaki olmayan, bir miktar, ücret alıyor.
Şuanda ülkemizde, İşkolumuzda 12 sendikanın ismi bakanlık kayıtlarında görünüyor.
Toplu iş sözleşmeleri yapabilen, Ekonomik Sosyal Konsey üyesi, 3 konfederasyona bağlı, uluslararası üst konfederasyonlara, federasyonlara üye, üç sendika dışında, 9 sendika daha var
Bu sayede bir taşla iki kuş vuruluyor. Hem sendika kelimesi yıpratılıyor, itibarsızlaştırılıyor, hem de örgütlenme engellenmiş oluyor.
İşçiler işten atılmaktan ve sendikanın sahip çıkmadığından yakınıyor, bir daha denemeye dahi cesaret edemez duruma getiriliyorlar.
30 dan az işçi çalışan işyerleri, iş güvenliği yasasının kapsamı dışında bırakıldı. Buralarda sendikalaşmada, ya da genel olarak haksız işten atılan işçilere, işe iade davası açabilme olanağı tanınmadı.
Halbuki turizm işkolu işletmelerinin önemli bir çoğunluğu, on binlerce, küçük oteller, restoranlar, kafe ve barlar ve benzerleri, küçük ve orta boy işletmelerdir.
Bu yasa, bu haliyle sendika üyesi olma hakkını teminat altına alamamaktadır.
Cezaların caydırıcılığı yoktur.
Anayasal ve Uluslararası sözleşmelerin güvencesinde haklar, birileri tarafından engellenemez olmalıdır.
Özgürlüklerimizi, haklarımızı, kısıtlamaya kalkanlara verilecek cezalar, basit para cezaları olmamalıdır.
Bu hakları güvence altına aldık denilemez.
Yaşıyor ve görüyoruz.
Turizmin 3-5 yıl içerisinde ulaşmasını istediğimiz hedeflerimizi, 70 milyon turist, 70 milyar dolar turizm geliri olarak açıklayan yetkililer, Turizm işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmeye gelince, büyük bir aymazlık içinde, sağır dilsiz oluyorlar.
Turizmimizin Uluslararası rakipleriyle rekabet edebilmesini sadece ‘’UCUZ İŞGÜCÜ - UCUZ TURİZM ‘’ politikasızlığına mahkum edenler, nasıl bir açmaza girdiklerini ne yazık ki, iş işten geçtiğinde anlamaya başlayacaklar.
Her birkaç yılda, birkaç otelin, işletmenin daha sahibi olan işverenler yanında, her birkaç yılda iflas eden, zararla satılan, el değiştiren binlerce işletme de var.
Satış fiyatlarından, kalitesinden ödün vermeyen, müşteri memnuniyetini birinci planda tutan, işletmeler de var, doldur boşalt, ucuz fiyat, kalitesiz ürün işletmeciliği yapan, kaptıkaçtıcılar da var.
Ülkemizin, misafirlerimizin, işletmelerimizin ve işçilerimizin, esnafımızın çıkarına olan, doğru satış politikaları ile kaliteden ve hizmetten ödün vermeden çalışmaktır.
Beş yıldız mermerden saraylarda hizmet kalitesini bir yıldıza indirmeden, 100 milyon, 400 milyon dolarlara mal olan işletmelerde asgari ücretli işçi ve daha ucuza gelsin diye kaçak, kayıt dışı işçi, çalıştırma kurnazlığına yönelmemek, gerekli ve zorunludur.
‘’İşçisine Çarşısına Herkese Turizm”
Tüm bileşenlerin katılımıyla belirlenecek bütünlüklü politikaların ve stratejilerin, hayata geçirilmesiyle,
Turizm istenilen hedefleri yakalar, diye düşünüyoruz.
İŞVERENLERİN SORUMLULUKLARI İLE İLGİLİ ÇÖZÜMLER:
En medeni ve en çağdaş insanların yaşadığı turizm sektöründe, işçilerimizin layık oldukları bir yaşama kavuşabilmeleri ve bu işkolunda çalışma barışının sağlanabilmesi için, işçi işveren ilişkilerinin aynı çağdaş anlayışla yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda işverenlerimize büyük sorumluluklar düşmektedir.
İşverenlerimiz, sendikalarla bir araya gelebilmeyi işçi sorunlarını sendikalarla müzakere edebilmeyi, sosyal diyalogu, işçilerin, bir süre kullanılıp atılacak bir eşya olmadığı gerçeğini hazmedebilmelidir.
Bu anlayış içselleştirilemediği takdirde, uzun vadede kaybeden sadece işçiler olmaz.
İşçi, işveren, tüm ülke olarak, hepimiz kaybederiz.
Turizm gelirlerinden işçilerin hak ettiği ücretlere kavuşması ve sosyal statülerinin çağdaş düzeye çıkarılması sağlanmalıdır.
İnsanca çalışılabilecek bir iş ve insanca yaşanabilecek bir ücret kazanılacak, gelecek ve terfi güvencesi olan, adalet talebini karşılayan, cazip bir sektör haline gelmeliyiz.
DEVLETİN SORUMLULUKLARI İLE İLGİLİ ÇÖZÜMLER:
İşçinin, bir mağduriyet yaşaması halinde işçiyi koruyacak mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir.
İşçinin, mağduriyete uğrayıp dava açmak zorunda kalması halinde çok yüksek meblağları, mahkeme harcı, ödemek zorunda bırakılması, zaten işini kaybeden, alacaklarını tahsil edememiş bir işçinin, bu hakkı kullanmasına engel olmaktadır.
Bu harçların tamamen kaldırılması adalete erişimin en büyük şartıdır.
Siyasi iktidarlar, sendikalar arasında kendine yakın ve diğerleri gibi bir ayrımcılığa gitmeden bütün sendikalara eşit durabilmeli, sendikal örgütlülüğe, hak arama yollarına demokrasinin ve çağdaş iş yaşamının gereği olarak görmelidir.
Devlet, sendikal örgütlenmenin önünde engel teşkil eden, karmaşaya neden olan, bir anayasal hakkın kullanılamamasına neden olan, unsurları ortadan kaldırmalıdır.
Dünya Çalışma Örgütü (ILO)da olduğu gibi, Bakanlık, işçi, işveren temsilcileri, üçlü yapı, bakanlıkların tarafsızlığı ilkesi üzerine kurulmuştur.
Devlet, 81 milyona, yani milletin her bir ferdine, eşit davranmak zorundadır.
Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, ortak girişimleri ile işveren Sendikaları ve temsilcileri ile İşçi Sendikaları ve temsilcileri, ‘’SOSYAL DİYALOG’’ ortamlarında sorunları ve çözüm önerilerini birlikte paylaşabilmelidir, diye düşünüyoruz.
1.TURİZM SEKTÖRÜNDE SENDİKAL FAALİYETLER VE GELİŞMELER;
Dünyada Turizm İşçileri çok mücadeleci olarak tarif edilmeseler de ülkemizde Turizm İşçileri hep öncü roller üstlenmiş görünüyorlar.
Ülkemizde, Turizm iş kolunda sendika, 1947 yılında,Sendika yasağı kaldırılıp, sendika kurma hakkı tanındığında, ‘’GARSONLAR CEMİYETİ’’ adıyla kurulup, yine aynı yıl ‘’GARSONLAR SENDİKASI’’ hemen sonrasında da Türkiye OLEYİS Sendikaları Federasyonu adı alarak faaliyetine başlamış oldu.
TÜRK İŞ Konfederasyonunun 1952 yılında kuruluşunda en önde yerini aldı. Garsonlar Sendikasının başkanı İsmail İnan, Türk iş’ in Kurucu Başkanı oldu.
1967 de DİSK kurulduğunda da, 1965 yılında kurulmuş bulunan TURİZM İŞ Sendikası hemen DİSK’e katılarak mücadeleyi yükseltenlerin yanında, içinde yerlerini alıyorlar.
12 EYLÜL 1980 askeri darbenin ardından DİSK yargılanırken ve yasaklı olduğu dönemde Bağımsız Tursan İş Sendikası ile Türkiş’e bağlı TOLEYİS Sendikası o günün zor koşullarında, Sendikal faaliyetlerini, mücadelelerini, sürdürebildiler.
O günden bu yana, turizm işçileri, 12 Eylül 1980 sonrası, üç yıl hariç, hiç sendikasız kalmadı.
Bilinen oteller, lokantalar, gazinolar, kafeteryalar, tatil köyleri, yurtlar, beden terbiyesi spor tesisleri çalışanları tamamı sendikalı idi.
Otellerde % 15, Restoranlarda % 10 sistemi ile ücret uygulaması vardı. İşletmeler de güzel kazanıyordu, işçilerde iyi ücret alabiliyorlardı.
1985-86 lı yıllara gelindiğin de ‘’Türkiye ucuz emek cenneti. Gelin buraya yatırım yapın’’ söylemi ortaya atıldı.
Ama, baskılanmaya çalışılan işçi ücretleri ve sosyal haklar, 1989 ‘’BAHAR EYLEMLERİ’’ diye anılan işçi ayaklanmalarını getirdi.
1992 yılında DİSK ve bağlı sendikalar, yargılandığı Askeri Mahkemede, beraatla serbest kaldığında, Bağımsız TURSAN İŞ sendikası, OLEYİS ile birleşerek DİSK içerisinde yerini aldı.
O tarihte 33.000 üyesi ve 9800 Toplu İş sözleşmeli aidat ödeyen üyesi varken, DİSKten ayrılıp, HAK-İŞ’ e geçerken 2000 üyesi kalmıştı. Şimdi 9 yıl içinde yeniden 14.322 toplam üyesi görünmektedir.
Aynı şekilde 1992 yılında 45.000 Üyesi bulunan TÜRK- İŞ’ e bağlı TOLEYİS Sendikasının 15.000 Toplu iş sözleşmeli üyeye sahip iken, 2018 yılında bu sayı, toplam üye sayısı 14.256 görünmektedir, kaldı ki Toplu İş Sözleşmesine ulaşabilen işçi sayısı bu sayıların yarısının çok altındadır.
Sekiz yıl önce kurulmuş bulunan DİSK’e bağlı DEVRİMCİ TURİZM İŞÇİLERİ Sendikamızın 2015 yılı Nisan ayından bu yana % 1 barajından muaf tutulan sendikalardan biri olmamız sayesinde, bugün 1853 üyeye ve 924 üyemiz için TİS imzalayabilir noktaya gelebildik.
Görüldüğü üzere 1992 yılındaki iki sendikanın toplam üye sayısı 73.000 ve 25.000 Toplu iş sözleşmeli çalışan işçi varken, İşkolunda çalışan toplam işçi sayısı 330.000 iken, Bu 927.000 kayıtlı çalışan işçinin sadece 33.000 ‘i sendikalara üyelik yapabilmiş, ancak 15.000 kadarı, TİS den yararlanabilir duruma gelebilmiştir.
Buradan da açıkça görülüyor ki, 50 yıllık var olan sendikalar baraj ve daha sayılabilecek birçok nedenle örgütlenemezken, sırf barajın kalkması bile, Devrimci Turizm İşçileri Sendikamızı, DİSK’in içerisinde, 22 sendika arasında, 6. Sıraya çıkartmaya neden olabiliyor.
Bu %1 barajının toptan kaldırılması halinde, diğer işkollarında faaliyet gösteren Sendikaların da önünü açacağı, sendikal hakların kullanılabilir hale geleceği, aşikardır.
1992 yılından 2020 yılına gelinirken, ne oldu da işçiler sendikasız kaldılar?
Sonuç olarak;
Ücretler eridi !
Kalifiye eleman bulunamaz oldu !
Her şey içinde ucuz turizm, ucuz emek, kalitesiz ürün ve kalitesiz turizme geçtik?
Misafir sayıları, yatak kapasiteleri, mermerden sarayların sayıları, misliyle artarken, gelirler düştü!
2. SENDİKALAŞMA SÜRECİNDE YAŞANAN SORUNLAR:
Her ne kadar, kağıt üzerinde işçilere sendika seçme hakkı sunulmuş gibi olsa da, uygulamada bu hakkın kullanılmasını engelleyen bir çok problemler yaşanmaktadır.
İşçilerin önemli bir çoğunluğu kayıt dışı ve sigortasız çalıştığından sendikaya üye olamamaktadır.
18 Yaş altı çalışanlar, e-devlet şifresi alamadığından sendika üyeliğini yapamamaktadır.
Turizm işkolunda Stajyer ve kursiyer çalışanlar, önemli bir çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen sendikaya üye olamamaktadır.
Sezonluk çalışmanın en yoğun yaşandığı sektör olması sebebiyle, işsiz kalınmasıyla ve sektör değişikliğinden dolayı, sendika üyeliğinin düşürülmesi, Sektöre geri dönse de üyeliğinin yeniden canlanmaması sorunu yaşanmaktadır.
Turizm işkolunda çalışan bir işçinin, işvereni tarafından farklı işkolunda gösterilmesi sebebiyle üyeliğinin yok edilmesi ciddi bir sorundur.
En büyük etkenlerden biri de, işçilerin, işten atılma korkusuyla sendikaya üye olmaktan çekinmeleri ve hak aramaktan vazgeçmeleridir.
Sendikalar hak arama kurumları olduğu halde, siyasi iktidarlar ve işverenlerce, hak arama yol ve yöntemlerinin kullanmasına tahammül gösterilmemekte, en küçük bir basın açıklaması bile OHAL gerekçesiyle yaptırılmamakta, hak arama yolları ve yöntemleri, tıkanmaktadır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ ;
A-Öncelikle sendikalı işçilerle çalışma benimsenmelidir.
Çünkü;
1-Sendikalı işçiler pahalı işçi değil, verimli, devamlı, istikrarlı, işçilerdir. İşyeri aidiyeti gelişir.
2-İşini iyi bilen, iyi yapan 300 işçi 450 acemiden çok daha iyi iş çıkartır.
3-Lojman, servis, yemek, üniforma giderleri azalır.
4-Kırık, çıkık, dökülen, saçılan azalır.
5-Müşteri memnuniyeti artar, tekrarlayan müşteriler çoğalır.
6-%70 zam bile işçi giderleri toplamını yükseltemez.
7-Yükselen kalite ve istikrar satış fiyatlarına ve ciroya yansır.
8-Yükselen ciro ve karlar bir sonraki toplu iş sözleşmelerinde işçilere dönüş yapar.
9-‘’Ucuz mal kullanacak kadar zengin değilim’’ söylemi, ‘’Ucuz İşçi çalıştırmaya’’ uyarlanmalıdır
B-% 15 hizmet bedeli sistemi, yeniden uygulanmalı. Ücret politikaları, eğitimli, kalifiye işçilere de cazip hale getirilmeli.
C-Deniz-Kum-Güneş diye özetlenen sezonluk turizmden çıkmak için gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Ucuz Turizm-ucuz işgücü-kalitesiz ürün-her şey içinde sarmalından derhal çıkılmalı. Sezon uzatılmalı, mümkün olduğunca 12 aya çıkartılmalıdır. Bu 12 ay iş, 12 ay ekmek demektir. Tesislerin 12 ay verimli kullanılması demektir.
D-81 vilayete, 3600 ilçeye yayılmakta olan turizm, topyekun kalkınmaya katkı sağlayacak şekilde yapılandırılmalı.
E-Turizm çeşitlendirilmeli, Kültür Turizmi, Sağlık Turizmi, İnanç Turizmi, Spor Turizmi, Kış sporları merkezleri yapay kar ve buz pistleriyle donatılmalı, Kongre Turizmi, Yayla ve Alternatif Turizm olanakları, Festivaller, kaplıca ve ılıcalar verimli kullanılmalıdır.
F-İşsizlik Sigortası, yeniden ve işçilerin ihtiyaçları gözetilerek yeniden düzenlenmelidir.
G-Stajyer öğrencilerin gerçekten staj yapması sağlanmalı. Çocuk emeği sömürüsü derhal durdurulmalıdır.
H-Sigortasız, kayıt dışı işçi çalıştırılması, kaçak yabancı işçi çalıştırılması derhal durdurulmalıdır.
İ-Fazla çalışmalar ücretlendirilmeli. Sürekli fazla çalıştırma yerine eksik kadrolar tamamlanmalıdır.
J-Kadın işçilerin sorunları çözülmeye çalışılmalı, doğum ve mazeret izinleri kullanılabilmelidir.
K-Bu kadar çok kadın işçi istihdam eden Turizm sektörü ‘’KREŞLER, ETÜT EVLERİ’’ sorununu da çözmelidir.
L-Misafirleri otellere hapsedip, resmi anutçuluktan dolayı, çarşıya çıkışları engellenmemelidir.
M-Kalifiye, eğitimli personelin sektörden kaçışı engellenmeli, çalışma koşulları cazip hale getirilmelidir.
N-Gerçekten ‘’İŞBAŞI EĞİTİMLERİ’’ ile, personelin seviyesi yükseltilmeli. Sertifikasyon sağlanmalıdır.
O-Sezonluk işçiler sezon sonu askıda dahi olsalar işsizlik sigortasından yararlanmalıdır.
Ö-Turizm Politikaları belirlenirken, Bakanlık, işveren ve işçi temsilcileri birlikte çalışmalıdır.
P-İşçilere işe girerken ya da çıkarken yalan, yanlış, haksız kağıtlar imzalatılıyor. Nitelikli suç sayılmalıdır.
R-Kıdem ortalaması tatil otelciliğinde 3.5 aya inmiş. Bir sezonu bir işyerinde tamamlayamıyoruz.
S-Ücretler zamanında ve bazen hiç ödenmiyor. Mahkeme ve arabulucu süreçleri uzuyor. Adalete erişim kolay ve seri hale getirilmelidir.’’Gecikmiş Adalet, Adalet değildir.’’
Ş-İşyerlerinde mobbing, tehdit, şiddet uygulamaları yaşanıyor. En ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
T-Son dört yılın üçünde, ülkemiz darbe, savaş, genel, yerel seçimler ve krizlerle, olağan üstü halle, KHK larla yönetiliyor. Barış, huzur ve sükun acilen sağlanmalıdır.
U-Uluslararası ilişkiler ve diplomasi barışçıl bir dille normalleşmelidir. YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ.
Ü-Gazinolar açılmalı, gerekli denetim mekanizmaları oluşturulmalı, bu alan ülkemiz turizmine kazandırılmalıdır.
V-81 vilayete, binlerce ilçeye yayılan Turizm, topyekun kalkınmamızda da çok önemli bir rol üstleniyor. Tüm bölgelerimiz bu gelişime ayak uyduracak şekilde hazırlanmalıdır.
Y-7 milyon işsizimizin olduğu günümüzde, hele eğitimli gençlerde %35 işsizlik ancak ve en hızlı, Turizmle çözülebilir.
Z-50-60 milyar Dolar cari açık ancak Turizmin gelirleriyle ve tetiklediği 52 sektörün kazanımlarıyla kapatılabilir.
SON SÖZ:
Turizm bu ülkenin istikbal sektörü olacaksa, sorunları çözülecekse, öncelikle Turizm İşçilerinin sorunlarının da çözülmesi gerektiği kabul edilmelidir.
172 sayılı ILO sözleşmesi Türkiye tarafından acilen imzalanmalıdır.
Turizm cazip, insanca çalışılabilir, insanca yaşanılabilecek bir ücret ve süreklilik kazanılabilir bir hale gelmelidir.
İşçilerin özgürce sendikalarını seçebilmeleri, örgütlenebilmeleri sağlanmalıdır.
Turizm birkaç yıl içerisinde, doğru ve bütünlüklü ‘’SOSYAL DİYALOGLAR’’ sonucu oluşturulacak politikalarla ve doğru uygulamalarla, 70 milyon Turist ve 70 Milyar Dolar Turizm geliri elde edebilen, 5 milyon Turizm işçisini istihdam edebilen bir sektör haline gelebilir.
Uyuyan Dev Uyandırılabilir !!!
Halksız Turizm Olmaz !
İşçisine, Çarşısına, herkese, Turizm !
Turizm, sadece turizm işverenlerine bırakılamayacak kadar, ciddibir iştir !
Diyebilmeliyiz.
Ülkemize de, misafirlerimize de, işçimize de işverenlerimize de, esnaflarımıza da yararlı olacak olan Turizmde çözüm budur, diye düşünüyoruz.
Mustafa Yahyaoğlu
Devrimci Turizm İşçileri Sendikası
Genel Başkan
https://www.facebook.com/mustafa.yahyaoglu.75/posts/3114305601942210